Sinema Us, Sinem Us’un eşsiz anlatımıyla bir araya gelen öykülerde ruha şifa veren sanatın eczacılıkla buluştuğu anları derliyor. İlk eczacıların dini/etnik kökenlerine dair tarihî hatırlatılar, Müslüman Türkler’in çoğunlukla aktarlığa odaklandığı bir geçmiş ve Osmanlı’daki gayrimüslim eczacılar üzerinden ilerleyen bir hatla kitap, ilaç biliminin bu topraklardaki derin izlerini sürüyor. Örneğin, Asprinin muadilini üreten Eczacı Ömer Kenan, “Assipine Kenan” adıyla tarihe geçerken; 1925’te Beyoğlu’nda açılan eczaneyle Nevrozın Celal, kendi ürettiği ağrı kesicileriyle adından söz ettiriyor.
Prospektüsteki şiirler bölümünde sanat tarihinin sevdiğimiz figürleri ilaçla ve eczacılıkla kesişen öykülerle karşımıza çıkıyor. Joseph Haydn’ın “Eczacı” operasındaki Türkler, Salvador Dalí’nin eczacı arkadaşıyla olan ilişkisi ve Fazilet Eczanesi ile Haldun Taner gibi isimlerin anlatılarında, Romeo’ya zehir satan eczacı gravürü, Lumière Kardeşler’in sinema tarihindeki ilk eczaneleri Perry’s Pharmacy, İstanbul Eczacı Odası’nın ilk ekibi ve Hitit Uygarlığı’ndaki eczanelerden kesitler yer alıyor. Ayrıca Ali Poyrazoğlu’nun dedesinin hastaları güldüren yaşam öyküsü de bu bölümde okuyucuya ulaşıyor.
Melih Cevdet Anday’ın mirası ve onun dedesinin Osmanlı’nın ilk eczacı paşası olarak anılmasıyla süren bir bağ da kitaptaki zengin kronolojide yer alıyor. Şiire pianissimo dokunan Behçet Necatigil’in eserlerinde ilaç prospektüslerinin garip bir yer edindiğini görmek mümkün; çocukluğu hastalıklar ve verem tedavisi ile geçen şair, şiirlerini ilaç kutularının arkasında yazmış. Cemal Süreya’nın sözlerinden yola çıkan yolda, “Nereye mi yazardı dizelerini, ilaç kutularının üzerine yazardı” ifadeleriyle tanınan bu arayış, yazarın kâğıtlar üzerinde bıraktığı izlerle destekleniyor.
Van Gogh’un ilaç dolabı bölümünde dünya sanatından ilginç bağlar kuruyoruz. Saint-Paul-de-Mausole Akıl Hastanesi’nde kaldığı dönemde kullanılan ilaçlar hakkında ayrıntılı notlar düşüyor; hastanenin açık yeşile boyanmış eczane dolaplarındaki şişelerden elde edilen listeyi titizlikle kaydediyor yazar. 19. yüzyılın sonlarında psikiyatrik tedavide kinin sülfat, afyon, esrar, fosfor ve gümüş nitrat gibi maddelerin ağırlığına değinilirken, Van Gogh’un bu ilaçları alan hastalar arasına dahil olma ihtimali üzerinde duruluyor. Göze çarpan diğer sanatçı aktarışları arasında Rembrandt’ın eczacı arkadaşı Abraham Frenchen gravürüyle, Paul Cézanne’in La Vase Blue tablosunun arkasına saklanan ilaç kavanozu, Avni Lifij’in ilaç dolaplı, kitaplı ve kurukafalı tablosu da bulunuyor; hepsi bugün şifa veren öyküler olarak karşımıza çıkıyor.
Bu çalışma, yalnızca Türk edebiyatı değil, dünya sanatıyla da eczacılığın izlerini sürüyor; sanatın farklı dallarındaki figürlerin ilaçla kurduğu bağları ortaya koyarak, tıp ve estetik arasındaki ince çizgiyi yeniden gözler önüne seriyor.