DOLAR 41,2869 0,26%
EURO 48,4007 0,45%
ALTIN 4.836,920,30
BITCOIN 0%
İstanbul
26°

AZ BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

  • Tarafsız Haber
  • Tarafsız Haber
  • Tarafsız Haber
  • Tarafsız Haber
  • Tarafsız Haber
  • Tarafsız Haber
  • Tarafsız Haber
Hayallerin İzinde: Dag Johan Haugerud’un Drommer/Hayaller Filmi Üzerine Bir İnceleme

Hayallerin İzinde: Dag Johan Haugerud’un Drommer/Hayaller Filmi Üzerine Bir İnceleme

ABONE OL
Eylül 8, 2025 01:24
Hayallerin İzinde: Dag Johan Haugerud’un Drommer/Hayaller Filmi Üzerine Bir İnceleme
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu sene İstanbul Film Festivali’nin izlerinde Norveçli yönetmen Dag Johan Haugerud’un dünyasına yolculuk eden sinemaseverler, Berlin’in Altın Ayı heyecanıyla bir araya geliyor. Haugerud’un “Drommer/Hayaller” adlı son bölümü, sinemacının üçlemesinin en büyüleyici yanlarını bir araya getiriyor; gündelik konuşmalarla şekillenen karakterler, dramatik gerilimin merkezinde.

Filmin baş kahramanı 16 yaşındaki Johanne’nin öyküsü, tesadüfi bir kitapla başlayan ve zamanla öğretmene duyulan platonik aşkın derinleştiği bir süreç olarak ilerliyor. Ana tema olarak bireysel anlatılar ve içsel dünyaların keşfi ön plana çıkıyor; Johanne metine dökülen duygularla kendini ve çevresini büyütüyor. Bu metin, üç kuşaktan kadının buluşma noktası haline gelirken, anneanne ve anne figürlerinin yazıya olan yaklaşımı da metnin ötesinde yankılar yaratıyor.

Üç kuşak kadın motifinin odaklandığı bu yapı, anneannenin mesleki tıkanıklığıyla annein yalnızlığına da işaret ediyor. Johanne’nin yazdıkları sadece aşka dair bir hikâye değil, aynı zamanda büyüklerin iç dünyasına ayna tutan bir aynadaki bozkırlık gibi; metindeki cümleler izleyicinin hayal gücüne bırakılarak okunuyor. Haugerud, karakterlerin içsel dünyalarını ve hayallerini öne çıkarırken, izleyiciyi kendi hayal gücünün sınırlarını zorlamaya davet ediyor. Bu yönüyle film, tıpkı Joachim Trier’in “Dünyanın En Kötü İnsanı”na duyulan ilginin ardından gelen bir bakış olarak öne çıkıyor ve kadın karakterlerin dünyasına odaklanıyor.

Mimari ve kostümün sıcak dokusu ile sahneye yansıyan atmosfer, Ella Overbye’nin doğal oyunculukla yansıttığı Johanne’nin içsel dalgalanmalarıyla birleşiyor. Başrolde izleyiciye yoğun bir aşk deneyimi sunan Overbye’nin performansı, izleyiciyle karakter arasındaki mesafeyi belirsiz kılıyor. Cecilie Semec’in sinematografisi, melankolik ve estetik bir şehir portresi çizerek filmdeki gerçekçiliğe derinlik katıyor. Haugerud’un şehir görünümüne yaklaşımı, belgeselvari bir gerçeklik hissi yaratırken, karelerdeki yazgısal ayrıntılar da dikkat çekiyor. Ayrıca örgüyle örülen kazakların sıcak ve doğal dokusu, nostaljinin tatlı bir hatırasını tekrar canlandırıyor; izleyiciye anlatılamayacak anlar, bu desenli ayrıntılarla sarıyor.

En az 10 karakter gerekli