RTÜK tarafından Kızıcık Şerbeti dizisiyle ilgili yürütülen soruşturma ve Manifest grubuna yönelik incelemelerin ardından medya programlarında dile getirilen tepkiler, sabah haberlerinde yeniden öne çıktı. Halk Ana Haber’de Ece Üner, bu süreçteki tavrı ve sorularıyla dikkat çekti.
Gündemin odak noktası olarak, diziyle ilgili fragmanın yayından kaldırılması ve senaristlerden birinin önceki bir röportajında yer alan ifadelerin gündeme getirilmesiyle başlayan tartışma, medya ve ifade özgürlüğü tartışmalarını da beraberinde getirdi. Ayrıca Manifest grubunun ‘Milli güvenliği tehdit’ gerekçesiyle başlatılan soruşturması ve grubun üyelerinin gözaltı süreci de konunun parçalarından biri olarak ele alındı.
Üner, Halk Ana Haber’de mevcut soruşturmalarla ilgili yaklaşımı eleştirel bir bakışla ele aldı ve şu ifadelere yer verdi: “Gıda enflasyonu, kökünden koparılan zeytin ağaçları, eğitimde şaibeler, sahte diplomalar ve kişisel verilerin çalınması gibi konular milli güvenliğimizi tehdit etmiyor mu?” şeklinde özetlenen görüşlerinden bazılarını paylaştı. Ardından, Manifest. Kızılcık Şerbeti gibi konulara ilişkin iki önemli soru işareti yükseldi: neden gözaltı mekanizmaları bu kadar baskın kullanılıyor ve RTÜK başkanının soruşturmayı başlattığı süreçte hangi medya pratikleri devreye giriyor?
Üner, gündüz kuşağındaki programların hassasiyetlerini vurgulayarak şu soruyu sordu: “Senaryoyu bırak, gerçeğine bak demezler mi?” Bu önerme üzerinden, kamuya açık platformlarda yer alan gerçekler ile medya tarafından sunulan içerikler arasındaki farklar da tartışmaya dahil edildi. Bir kadının bakış açısından ortaya konan deneyimlerin ekranlara taşıdığı mesajlar da bu bağlamda değerlendirildi.
Neden Show TV’deki değişiklikler dikkat çekiyor? Show TV’ye atanan kayyum sonrasında dizi içeriklerinin nasıl ele alındığına dair sorular da öne çıktı. Üner’in ifadeleriyle, 104 bölümün yayınlandığı bir dizinin artık gündelik yaşamın ana akımlarını nasıl etkilediği ve karakterlerin görünürlüklerinin hangi ölçüde gerçek dünyadaki meselelerle uyumlu olduğu tartışıldı. “Neden bu kadar baskın gözaltı kararlarıyla problemler çözülüyor?” şeklindeki değerlendirme, medya ve adalet sistemi arasındaki etkileşime dair bir diyalog başlattı.
Bu gelişmeler, sabah programlarının içerik üretiminde hangi konulara odaklanılacağını ve hangi perspektiflerin tartışmaya yön vereceğini belirlemeye devam ediyor. Medya eleştirileri, ifade özgürlüğü ile güvenlik kaygıları arasındaki dengeyi yeniden sorguluyor ve kamuoyunun bu konudaki farkındalığını artırıyor.