Günümüzde pek çok kriz ve sorun arasında, atılan bu tür adımların yankısı hiç de küçümsenecek gibi değil. ABD Başkanı Donald Trump, önceki değişiklikleri dile getirmiş olsa da bu kadar hızlı bir dönüş beklenmiyordu. İçinde bulunduğu binaya “Pentagon” denmesiyle anılan Savunma Bakanlığı artık bu isimle anılmıyor; yerine, George Washington’un kurduğu ilk resmi orduya atıfla kurulan Savaş Bakanlığı devreye giriyor. Trump’a göre bu adın daha güçlü bir anlamı var; ayrıca Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nı kazanmış bir ülke olarak artık yalnızca savunma yapmayacaklarını, saldırı da gerçekleştireceklerini dünyaya duyurmak için bu değişiklik şarttı.
Geçen NATO zirvesinde ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in “Savaş Bakanı” olarak anılması, basit bir dil sürçmesi değildi; bu adımlar aslında Trump’ın ikinci dönemiyle birlikte gelen eğilimlerin bir parçası olarak değerlendiriliyor. İlk aylarda, Konfederasyon liderlerinin adını taşıyan askeri üslerin eski adlarına geri dönüleceği yönündeki duyurular da buna örnek gösteriliyor; fakat yedi üssün ismi değişmedi, benzer soyadlara sahip farklı askerlerin isimleri verildi.
Bu ad değişikliklerinin maliyeti önemli bir boyutta: Konfederasyon liderlerini onurlandıran askeri tesisleri ve ilgili varlıkları dönüştürmek üzere kurulan İsimlendirme Komisyonu, maliyetin yaklaşık 62,5 milyon dolar olacağını tahmin ediyor. Ancak Trump’ın kurduğu yeni Savaş Bakanlığı ile geçmişteki Savaş Bakanlığı arasında köklü farklar mevcut.
Aslında, Ağustos 1789’da George Washington önderliğinde kurulmuş olan Savaş Bakanlığı yoktu; 1789’da Henry Knox’u savaş bakanı olarak atayan bir yapı vardı, ama bu yine de günümüzdeki şekilde tanımlanamazdı. Alkışlarla karşılanan Ulusal Güvenlik Yasası ile Donanma, Savaş Bakanlığı ve Hava Kuvvetleri, 1947’de Ulusal Askeri Teşkilat altında birleştirilerek savunma alanında bütünleşik bir çatı oluşturdu. İki yıl sonra bu yasa değiştirildi ve Savunma Bakanlığı adı resmen yürürlüğe girdi. Bu örgüt, ordunun birliğini hedefleyen bir yapı olarak tasarlanmışken, yeni simgelerle yeniden adlandırılmaya çalışılıyor.
Today’s bölümde ise, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Deniz Piyadeleri, Hava Kuvvetleri ve Uzay Kuvvetleri olmak üzere beş kuvvetin mevcut olduğu bir sistemden söz ediliyor; ancak bu birimlerin her biri kendi tarihinde ayrı köklerle varlık göstermiştir. ABD, Amerikan Devrimi sırasında deniz kuvvetlerini kullandı ancak bağımsızlık sonrası bu kuvvetler yeniden yapılandırıldı. Havacılık, 1947’de Hava Kolordusu’nun halefi olarak kuruldu. Bu nedenle, yeni Savaş Bakanlığı’nın “Birleşik Ordu” fikrini nasıl yansıtacağı merakla bekleniyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki birleşme ihtiyacı, 1947-1949 yıllarında iki kez Ulusal Güvenlik Yasaları ile yeniden tanımlandı. Truman, birliğin verimliliğini ve ekonomisini güçlendirme iddiasıyla savunma örgütlerini tek çatı altında toplamıştı. Ancak bugün getirilen yeni adlandırmaların, Savunma Bakanlığı’nın eski işleviyle paralel bir etki yaratıp yaratmayacağı sorusu hâlâ tartışmalı.
Sonuç olarak, Savunma Bakanlığı olarak bilinen yapı artık “Savaş Bakanlığı” olarak yeniden konumlanırken, ülkenin savunma politikası ve askeri yapısı üzerinde hangi etkileri yaratacağı merak konusu. “Savunma” kimliğinin karanlık bir gölgeye dönüşüp dönüşmeyeceğini ve bu adımların pratikte nasıl uygulanacağını zaman gösterecek.